Amazon Ormanları’nda yaşayan ilkel Waorani Kabilesi üyeleri Türkiye’ye geldi

Mayra, Wareka ve Cominta isimli kabile üyeleri, İstanbul, Anıtkabir ve Tuz Gölü’nün akabinde geldikleri Bursa’da, kayakseverlerin ‘beyaz cennet’ olarak tanımladığı Uludağ’ın doruğunda karla tanıştı. Kabile üyeleri soğuğu sevmezken, Türk mutfağı ise kendilerinde hayranlık uyandırdı. 1956 yılında 5 Hristiyan misyoner tarafından birinci temasın sağlandığı Ekvador’un Amazon bölgesinde yaşayan ilkel Waorani Kabilesi ile irtibat kuran toplumsal medya fenomeni ve içerik üreticisi Alper Rende, köylerinde birlikte vakit geçirdiği kabileden 1’i bayan 3 kişiyi, evvel kendi ülkelerinin kent merkezine götürdü, akabinde da Türkiye’ye getirdi.

Mayra, Wareka ve Cominta isimli kabile üyeleri, İstanbul’a gelmek için birinci sefer kıyafet giydi, uçağa bindi ve kalabalığın ortasına karışarak çağdaş hayatla tanıştı. Ankara ziyaretlerinde Atatürk’ün huzuruna çıkan 3 kabile üyesi, Tuz Gölü’nü de görme fırsatı buldu. Yaşadıkları köyden, kuş bakışı 11 bin 568 kilometrelik bir seyahatin akabinde geldikleri Bursa’da Türkiye’nin kıymetli kış turizmi merkezlerinden Uludağ’ın doruğunda karla tanışan Mayra, Wareka ve Cominta soğuğu sevmezken, Türk mutfağı kendilerinde hayranlık uyandırdı.

‘ŞEHİR HAYALLERİ VARDI, BİZ DE ONU GERÇEKLEŞTİRDİK’

Kabile üyeleri 28 Ocak-24 Şubat tarihleri ortasındaki Türkiye seyahatinin akabinde yaşadıkları Ekvador’un Amazon bölgesine döndü. Seyahatlerini organize eden Alper Rende, Türkiye seyahati öncesinde kabile ile farklı vakitlerde 15 gün birlikte yaşayıp, hayatlarını ve orada yaşadığı deneyimleri de kayda aldı.

İspanyolca konuşan kabile üyeleri ile tercüman aracılığıyla çoğunlukla da vücut lisanıyla anlaşan Rende, Ekvador’un Coca kentinden 15 saatlik bir kano seyahati sonrası ulaştığı köydeki kabile üyelerinin, daha evvel hiç kent ömrünü görmediklerini belirterek, “Bu arkadaşlarla birlikte daha evvel kabile hayatını belgeselleştirdiğimiz bir görüntü çekmiştik. Amazon Ormanları’ndan geliyorlar lakin öncesinde ben onların yanına gittim. Birinci gittiğimde 9 gün kadar onlarla kaldım. Daha sonrasında, birlikte onların ülkesinin kent merkezine gittik, oraları gördüler. Daha sonra bir defa daha onların yanına gittim. Onlarla 1 hafta kaldım ve artık de onları Türkiye’ye getirdim. Kent hayalleri vardı ve biz de aslında onu gerçekleştirdik. Karşılıklı kültür alışverişi yaptık. Hem de onların kültürüne ortak oldum. Artık de onlar bizim kültürümüze ortak oluyorlar” diye konuştu.

‘KAFALARINDAKİ TÜYLER, SEVGİ, BARIŞ VE KARDEŞLİĞİ TEMSİL EDİYOR’

Türkiye’de kabile üyelerine yönelik ilginin ağır olduğunu ve onlarla fotoğraf çekilmek istendiğini belirten Alper Rende, “Bizi her görenden, ‘Nasıl yardımcı olabiliriz? Gelin şurada konuk olun, şunları gönderelim, lütfen denesinler, köylerine götürsünler’ diye çok fazla geri dönüş aldık. Yaklaşık 25 günlüğüne Türkiye’ye geldiler. Daha sonrasında kendi memleketlerine dönecekler. Başındaki tüyleri çok merak edip soranlar oluyor. Bilhassa bizim videomuzda bu tüyle birlikte gözükmek istediler ve ben de neden olduğunu sorduğumda, ‘Sevgi, barış ve kardeşliği temsil ediyor’ dediler. Şu anda da Uludağ’dayız. Yani karın en çok olduğu yerlerden bir tanesindeyiz. Bugün biraz kayak yaptık. Kızak denedik. Çok da keyif aldılar” dedi.

‘NE BULURLARSA ONU YİYORLAR’

Kabile üyelerinin geldikleri coğrafyada, çok eşlilik kültürünün devam ettiğini lisana getiren Rende, yemek kültürlerinin ise daha çok avlanmaya bağlı geliştiğini şu sözlerle anlattı:

“Wareka’nın 3 eşi ve çok çocuğu var. Mayra’nın 4 tane çocuğu var. Cominta’nın da tahminimce 4 çocuğu var. Avlanmaya çıkıyorlar, maymun yiyorlar, timsah yiyorlar. Hiç cinsini bile bilmediğimiz kemirgen yiyorlar. Bu ortada onlarla birlikte, bunların tadına da baktım. Avlanmalarına dahil oldum ve birlikte bir görüntü çektik. Ne bulurlarsa onu yiyorlar fakat bol bol yemek yiyebiliyorlar. Zira buzdolapları da olmadığı için, tuttuklarını, avladıklarını çabucak bitirmeleri gerekiyor. Yemeğe dair hiçbir sorunları yok. Doğal ki bizim kültürümüze pek uyan yemekler değil.”

‘ONLAR İÇİN BURASI BİLİM KURGU SİNEMASI GİBİ’

Doğal ömürlerinde, avladıkları, domuz, maymun, timsah, kemirgen ve bitkilerle beslenen Waorani Kabilesi üyelerinin küp şeker karşısında ise şaşkınlıklarını gizleyemediğini söyleyen Alper Rende, “Aslında projemin konusu da bir yerlinin, kent hayatına geldiğinde düşündüğü ve karşılaşacağı şeylere verecekleri reaksiyonlar üzerine. Aklınıza gelebilecek her şeye çok şaşırıyorlar. Yani size şöyle bir örnek vereyim; küp şeker gördüler, daha evvel şeker gördüler doğal ki lakin küp olarak görmediler ve küp şeker aldık. Zira köylerine götürmek istiyorlar. ‘Bunu nasıl küp haline getirdiniz’ diye bana sordu. Zira onlar için burası bir bilim kurgu sineması üzere. Onların da kültürü bize nazaran çok farklı, yedikleri yemeklerden, yaşayış stillerine kadar. İzole bir ömür sürüyorlar. Mesela onların kaldığı yere 15 saatlik kano seyahatiyle anca kasabaya ulaşabiliyorsunuz. Nitekim çok güç şartlarda yaşıyorlar” tabirlerini kullandı.

patronlardunyasi.com