Prof. Dr. Osman Müftüoğlu: Patron da, doktor da sizsiniz

Hayat kalitemizin temel belirleyicisinin sıhhatimiz olduğu katidir ve hiç kuşku yok ki hayatımızı etkileyebilen değerli pek çok şey üzere o da yönetilebilir bir süreçtir.

Diğer taraftan sağlıklı olma durumu, vücut ve ruhun yaşadığı etraf ile kurduğu istikrar halinin tabirinden öteki bir şey de değildir.
Zaten bu türlü olduğu için de tek başına ne genetik miras, ne mikroplar, ne de kanserojen unsurlar sıhhatimizi altüst ederler. Tesirleri, bizim sıhhatimiz için ne yaptığımıza, hangi kararları aldığımız, kendimizle ne ölçüde ilgilendiğimizle değişkenlik gösterir. Ortaya çıkabilecek meseleler da bunların karşılıklı etkileşimlerine nazaran düzenlenir.
İşte bu nedenle kendinize düzgün bakmalısınız. Bunun için de bilgilenmeli, öğrendiklerinizi kendinize uygun kararlar ve uygulamalar haline getirmeli, kendinize ilişkin ferdî bir hayat anayasası oluşturmalısınız. Bu bir manada kendi kendinizin hekimi olmanız, hayat geminizin dümenine geçmeniz, vücut ve ruhunuza işverenlik etmeniz manasına da geliyor.
Özeti şu: Sıhhat alanında başınıza gelenlerin sizin dışınızda gelişen kimi nedenleri de olabilir, daima olacaktır.
Siz yeniden de şunu hiç unutmayın: Başınıza gelenlerin birçok sizin sıhhatinizle ilgili yatırımlarınızla birebir alakalıdır. Siz kendinize yeterli bakın, hayatınızı dikkatle izleyin.
Ve başlıktaki cümleyi bir kenara lütfen not edin: Doktor da, kaptan da, işveren da sizsiniz…

SARKOPENİDEN KORUNUN!

Sarkopeni son yılların en kıymetli sıhhat mevzularından biri. Kasların erimesi, gücünü, kuvvetini kaybetmesi manasına geliyor. Yaşlandıkça yoğunluğu artıyor, en korkutucu sonuçları da yaşlıları ilgilendiriyor.
İşte bu nedenle yaşınız ne olursa olsun kaslarınızı kaybetmeden de yaşlanabilmeyi başarmalısınız. “Kas kaybı” yalnızca “sarkma” manasına gelmiyor.
Dengenizi, gücünüz ve kuvvetinizi de derinden etkiliyor. Kas kaybını tedbire amacı yalnızca aerobik idmanlarla (Örneğin yürüme, bisiklete binme üzere aktivitelerle) sağlanabilecek bir iş değildir.
Formda kaslara sahip olabilmek için devamlı, tekrarlanan, yoğunluğu giderek artırılan direnç antrenmanları de yapmanız gerekiyor.
Kaslarınızı forma sokmak istediğiniz bölgedeki kas kümesine tekrarlayıcı direnç idmanları yaptırmaya çalışın. Her antrenmanı 8 ila 12 defa tekrar ediniz. Unutmayın, kaslarınız da kullan ya da kaybet prensibine nazaran çalışıyor. Kullanmadığınız, etkin tutmadığınız kaslar küçülmeye başlıyor. Güçlü kaslar yalnızca sağlıklı kilo aralığında kalmanızı da garanti etmez.
Yeteri kadar güçlü kaslara sahipseniz kemik erimeniz yavaşlar, istikrar meseleleriniz azalır, düşme üzere gibi sorunlar de en aza iner. Formda kalmanın, zinde yaşlanmanın bir anahtarı da güçlü ve formda kaslardan geçer.

BELİNİZİ İNCELTMEK İSTİYOR MUSUNUZ

Başlıktaki soruyu bilhassa hanımların anında “kim istemez hocam?” diye yanıtlayacaklarını biliyorum. Pekala, ne yapılacak? Yaşlandıkça genişleyen beller nasıl eski haline getirilecek?
Çözüm tekrar aktivitede, idmanda. En aktif aktivite her vakit olduğu üzere burada da her gün tekrarlanan tempolu yürüyüşler. Dakikada 100-120 adımlık bir süratle (140’ı yakalayabilirseniz sonuç daha kusursuz olur, muvaffakiyet bahtınız daha da artar) tempolu bir yürüyüş ritmi tutturabilir ve bu tempoyu 30-45 dakika sürdürebilirseniz (60 dakikaya çıkabilirseniz başarınız garantilidir) sorunu yarı yarıya çözebileceğinizi garanti ederim.
Basitçe güçlü “yürüme”, “tempolu yürüme”, “power walking” olarak tanımladığımız bu tıp yürüyüşlerin bel inceltildikten sonra da haftada en az 3-4 kere tekrarlanmasında yarar var.
Eğer tempolu yürüyüşleri vakit zaman çok kısa koşular ve tartı idmanlarıyla, direnç idmanlarıyla zenginleştirebilirseniz işinizin daha da kolaylaşacağı aklınızda olsun.
Beliniz, diziniz ya da diğer bir sorununuz nedeniyle yürüyemiyorsanız yüzün. Yüzerken de tempolu kalmaya çalışın.
Kısacası bel inceltmenin yolu ne mekik çekmekten, ne yağ eritip bel incelten dandik (!) bitkisel hapları yutmaktan, ne de özel birtakım diyetlerden değil, beslenme modelinizi değiştirip aktivitenizi artırmaktan geçiyor.

BAĞIŞIKLIĞI OLUMSUZ ETKİLİYOR!

Bağışıklığımızı olumsuz tarafta etkileyen pek çok şey var. Mesela uykusuzluk. Mesela makus beslenme. Mesela çok yorulma. Daima unuttuğumuz kıymetli başka bir faktör de streslerimiz. Bilhassa ağır, ani ve “bunaltan” gerilimler bağışıklık sisteminin bir anda çökmesine sebep olabiliyor.
“Beyin-bağışıklık sistemi bağlantısı” bilhassa son yıllarda daha güzel anlaşılan bir husus oldu. “Nöroimunomodülasyon” diye tanımlanan ve temel olarak “beynin ve nörolojik tertibin bağışıklık sistemi üzerindeki şekillendirici gücünü vurgulayan” yapının ne kadar tesirli olduğunu son yıllardaki çalışmalarla çok âlâ anlaşıldı.
Beyniniz ne kadar rahat, fikirleriniz ne kadar tekdüze, iç çatışmalarınız ne kadar az, keyfiniz ne kadar yerinde, memnun anlarınız, huzurlu vakitleriniz ne kadar fazla, özgüveniniz ne kadar yüksek, beklentileriniz ne kadar iyimserse, bağışıklığınız o oranda güçleniyor.
Kötü bir haber, ani bir endişe, ağır bir tasa hali, ekonomik, toplumsal ya da duygusal kayıplar, uzamış hüzünler ve daha pek çok şey ise bağışıklık sistemini bir anda paramparça edebiliyor.
Çok soğuk bir havada ekibini izleyen bir seyirci topluluğunda tutulan ekip kazanmışsa sonraki gün grip olanların sayısı az iken, ekip yenilirse taraftarın neredeyse yarısı sonraki sabah nezleyle uyanabiliyor.

patronlardunyasi.com