Sovyetler Birliğiʼnin Son Başkanı Kimdir?
Sovyetler Birliği'nin tarihi, dünya siyasi sahnesinde önemli bir dönüm noktası olarak kabul edilir. 20. yüzyılın sonlarına doğru, Sovyetler Birliği'nin son başkanı kim olduğu sorusu, bu devasa ülkenin çöküş sürecinde merak uyandırmaktadır. Sovyetler Birliği'nin son başkanı Mihail Gorbaçov, tarihe damgasını vurmuş bir lider olarak bilinir.
1985 yılında Sovyetler Birliği Komünist Partisi'nin Genel Sekreteri olarak göreve gelen Gorbaçov, ülkeyi derin reformlara götüren bir dönüşüm lideri olarak tanındı. Gorbaçov'un başkanlığı döneminde, perestroyka (yeniden yapılandırma) ve glasnost (şeffaflık) politikaları Sovyet toplumunda ve ekonomisinde köklü değişimlere yol açtı. Ülkenin demokratikleşmesi ve ekonomik sistemin serbestleştirilmesi için önemli adımlar atıldı.
Berlin Duvarı'nın Yıkılışı ve Sovyetler Birliği'nin Çöküşü
Gorbaçov'un reformist politikaları, Sovyetler Birliği'nin etki alanındaki Doğu Avrupa ülkelerinde de büyük değişimlere neden oldu. 1989'da Berlin Duvarı'nın yıkılması ve Doğu Avrupa ülkelerindeki komünist rejimlerin çöküşü, Gorbaçov'un liderliği altında gerçekleşti. Bu olaylar, Soğuk Savaş'ın sona ermesine ve Sovyetler Birliği'nin dağılma sürecinin hızlanmasına yol açtı.
Sovyetler Birliği'nin Dağılması ve Gorbaçov'un Sonrası
1991'de Sovyetler Birliği'nin resmi olarak dağılmasının ardından Gorbaçov'un politik kariyeri sona erdi. Gorbaçov'un liderliği, tarihsel bir paradigma değişikliğinin simgesi olarak kabul edilir. Bugün, Sovyetler Birliği'nin son başkanı olarak Gorbaçov'un mirası, dünya siyasi tarihindeki önemli bir dönemeç olarak anılmaktadır.
Sovyetler Birliği'nin son başkanı olarak Mihail Gorbaçov, reformist politikalarıyla ve ülkenin çöküş sürecinde oynadığı rolle tarihte önemli bir figür olarak yerini almıştır. Onun liderliği altında gerçekleşen değişimler, dünya siyasi sahnesinde kalıcı izler bırakmış ve 20. yüzyılın sonlarına damgasını vurmuştur.
Perestroyka’nın Arka Planında: Sovyetler Birliği’nin Son Başkanı Kimdi?
Sovyetler Birliği'nin tarihi, 20. yüzyılın en çalkantılı dönemlerinden birini yaşadı. Bu sürecin merkezinde, ekonomik ve politik dönüşümlerin başladığı ve sonunda devletin çöküşüne yol açan birçok faktör yer alıyordu. Ancak belki de en çarpıcı dönüm noktalarından biri, Mikhail Gorbachev'in liderliği altında başlatılan Perestroyka hareketiydi.
1980'lerin ortalarında Sovyetler Birliği, içsel ve dışsal baskılar altındaydı. Ekonomik büyüme yavaşlamış, toplumsal hoşnutsuzluk artmış ve Batı ile rekabet sürmekteydi. Bu çalkantılı ortamda, Mikhail Gorbachev 1985 yılında Sovyetler Birliği'nin genel sekreteri olarak göreve geldi. Gorbachev, ülkeyi köklü reformlara sokmaya kararlıydı ve bu amaçla Perestroyka'yı başlattı.
Perestroyka, eski düzenin yeniden yapılandırılması anlamına gelmekteydi. Ekonomik alanda, planlı ekonomiden piyasa ekonomisine geçiş sürecini hızlandırmayı hedefliyordu. Politik alanda ise, demokratikleşme ve merkezi yönetimde şeffaflık sağlanması öngörülüyordu. Gorbachev'in vizyonu, Sovyetler Birliği'ni yeniden canlandırmak ve sürdürülebilir bir şekilde modernleştirmekti.
Perestroyka'nın başlangıcı, Sovyetler Birliği'nin son döneminin de habercisiydi. Gorbachev'in reformları, ülkenin farklı cumhuriyetlerinde bağımsızlık taleplerini körükledi. Bu süreç, sonuç olarak 1991 yılında Sovyetler Birliği'nin resmi olarak dağılmasıyla sonuçlandı. Gorbachev, Sovyetler Birliği'nin son genel sekreteri olarak tarihe geçti ve Perestroyka'nın başlatıcısı olarak anıldı.
Perestroyka, Sovyetler Birliği'nin tarihinde bir dönüm noktası olarak yerini aldı. Gorbachev'in liderliği altında başlatılan bu reform hareketi, hem ülke içinde hem de uluslararası alanda derin etkiler yarattı. Sovyetler Birliği'nin son genel sekreteri olarak, Gorbachev, hem tarihsel bir figür hem de bu dönemin sembolü olarak hatırlanmaktadır.
Gorbaçov’un Gölgesinde: Sovyetler Birliği’nin Çöküşünde Son Lider Kimdi?
Sovyetler Birliği'nin tarihi, tüm dünyanın dikkatini çeken büyük bir siyasi değişim ve tarihi dönüşümlerle dolu. Özellikle Mikhail Gorbaçov'un liderliği altında gerçekleşen 1980'lerin sonlarına doğru, bir zamanlar korkulan ve güçlü bir devlet olan Sovyetler Birliği'nin çöküşü hız kazandı. Peki, Gorbaçov'dan sonra Sovyetler Birliği'ni yöneten son lider kimdi ve bu süreç nasıl gelişti?
1985 yılında Sovyetler Birliği lideri olarak göreve başlayan Mikhail Gorbaçov, ülkesini derin ekonomik ve siyasi reformlara sürükledi. Perestroyka adı verilen bu reformlar, ekonominin serbestleştirilmesini ve politikaların yeniden yapılandırılmasını hedefliyordu. Ancak bu değişimler, sistem içindeki yıllardır biriken sorunları açığa çıkardı ve halk arasında büyük bir değişim isteği uyandırdı.
Gorbaçov'un başlattığı bir diğer önemli politika ise glasnost oldu. Bu politika, daha fazla açıklık ve şeffaflık getirerek toplumun siyasi süreçlere katılımını artırmayı amaçlıyordu. Ancak glasnost, aynı zamanda toplumun derinliklerinde uzun süredir bastırılan hoşnutsuzlukların ve milliyetçilik hareketlerinin ortaya çıkmasına da yol açtı. Özellikle Baltık ülkelerinde ve diğer cumhuriyetlerde bağımsızlık talepleri yükselmeye başladı.
1991 yılına gelindiğinde, Sovyetler Birliği'nin çöküşü artık kaçınılmaz hale gelmişti. Gorbaçov'un liderliği altında ülke, büyük bir ekonomik kriz ve siyasi karmaşa içindeydi. Gorbaçov'un güç kaybetmesiyle birlikte, 1991 Ağustos'unda gerçekleşen başarısız darbe girişimi sonrasında, Sovyetler Birliği'nin dağılması hızlandı.
Sovyetler Birliği'nin resmen sona ermesiyle birlikte, Rusya Federasyonu'nun başına geçen Boris Yeltsin, artık eski Sovyet cumhuriyetlerinin bağımsızlığını tanıdı ve kendi ülkesini yeniden yapılandırmaya başladı. Yeltsin döneminde, Rusya Federasyonu'nun ekonomik ve siyasi yönden yeniden yapılanması büyük önem taşıdı.
Gorbaçov'un liderliği altında Sovyetler Birliği'nin çöküşü, tarihin akışını derinden etkileyen bir dönüm noktası olarak kabul edilir. Gorbaçov'un reform politikaları ve glasnostu, hem sistemin içindeki çatlakları derinleştirdi hem de halk arasında büyük bir değişim isteği uyandırdı. Son liderlik ise, Boris Yeltsin'in Rusya Federasyonu'nun doğuşuyla şekillendi, Sovyetler Birliği'nin resmen sona ermesine ve dünya siyasetinin yeni bir döneme girmesine yol açtı.
Yeltsin’in Mirası: Sovyetler Birliği’nden Rusya Federasyonu’na Geçişteki Rolü
- yüzyılın sonunda dünya sahnesinde büyük değişimler yaşandı. Bu dönemde, Sovyetler Birliği'nin çöküşü ve Rusya Federasyonu'nun doğuşu, tarihsel bir dönüm noktası olarak kabul edilir. Bu süreçte, Boris Yeltsin'in liderliği ve aldığı kararlar, Sovyetler Birliği'nin dağılmasında ve yeni Rusya'nın şekillenmesinde kritik bir rol oynadı.
Boris Yeltsin, 1991 yılında Sovyetler Birliği'nin son Cumhurbaşkanı ve Rusya Federasyonu'nun ilk Devlet Başkanı olarak görev yaptı. Yeltsin'in politik kariyeri, glasnost (açıklık) ve perestroyka (yeniden yapılanma) politikalarının uygulayıcısı olarak Mikhail Gorbaçov yönetiminde başladı. Ancak, Gorbaçov'un reform çabaları SSCB içindeki ayrılıkları daha da derinleştirdi ve sonuçta Sovyetler Birliği'nin dağılmasına yol açtı.
1991 Ağustos'unda, Yeltsin'in cesur eylemleri Moskova'daki darbe girişimini engelledi ve Gorbaçov'un gücünü zayıflattı. Bu olay, Sovyetler Birliği'nin dağılmasının hızlanmasına neden oldu ve Cumhuriyetler bağımsızlıklarını ilan etmeye başladı. Yeltsin'in liderliği altında, Rusya Federasyonu bağımsız bir devlet olarak ortaya çıktı ve SSCB'nin halefi oldu.
Yeltsin döneminde, Rusya'nın ekonomik sistemi köklü bir değişim geçirdi. Merkezi planlamadan piyasa ekonomisine geçiş süreci zorlu ve karmaşıktı. Özelleştirme politikaları, işsizlik ve ekonomik belirsizlik gibi zorluklarla mücadele etti. Ancak, bu süreç aynı zamanda ekonomik özgürlüklerin ve piyasa dinamiklerinin gelişmesine de olanak tanıdı.
Yeltsin'in dış politikası da önemliydi. Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra, Rusya Federasyonu'nun uluslararası tanınırlığı ve itibarı yeniden şekillenmeye başladı. Yeltsin'in liderliği altında Rusya, küresel siyasi ve ekonomik arenada yeni bir konum kazandı. Stratejik silahsızlanma anlaşmaları ve uluslararası ilişkilerdeki aktif rolü, Yeltsin döneminin uluslararası etkisini belirledi.
Boris Yeltsin'in liderliği ve kararları, Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra Rusya Federasyonu'nun doğuşunu şekillendiren kritik faktörler arasında yer alır. Politik cesareti ve reformist yaklaşımı, hem iç politikada hem de uluslararası alanda önemli etkiler yarattı ve modern Rusya'nın temellerini attı.
Son Lider: Sovyetler Birliği’nin Yıkılış Sürecinde Gorbachev ve Yeltsin
Sovyetler Birliği'nin çöküşü, 20. yüzyılın en etkileyici olaylarından biri olarak tarihe geçti. Bu dramatik sürecin merkezinde ise Mihail Gorbaçov ve Boris Yeltsin gibi devrim niteliğinde liderler bulunmaktadır. Gorbaçov, 1980'lerin ortalarında Sovyetler Birliği'nin başına geçtiğinde, ülkenin ekonomik ve siyasi açıdan sarsılmış bir durumda olduğunu görmüştü. Yeltsin ise 1990'ların başlarında, Gorbaçov'un reformlarının ve açılım politikalarının sınırlarını zorlayarak SSCB'nin sonunu hızlandıran figürlerden biri oldu.
Mihail Gorbaçov, 1985 yılında Sovyetler Birliği lideri olarak göreve geldiğinde, ülkeyi büyük bir değişim ve açılım sürecine soktu. Perestroyka (yeniden yapılandırma) ve Glasnost (açıklık) politikaları, Sovyet toplumunda derin etkiler yarattı. Gorbaçov, ekonomik sistemi modernize etmeye ve siyasi katılımı artırmaya yönelik reformlarla ülkenin karşı karşıya olduğu sorunlara çözüm aradı.
Boris Yeltsin ise Gorbaçov döneminde Rusya Federasyonu'nun ilk cumhurbaşkanı olarak siyasi sahnede yükseldi. Yeltsin, SSCB içindeki cumhuriyetler arasında bağımsızlık hareketlerini destekleyerek Sovyetler Birliği'nin merkezi otoritesini zayıflattı. 1991'deki darbe girişimini açıkça reddederek, halk desteğini arkasına alarak Sovyetler Birliği'nin sonunu hızlandırdı ve Rusya Federasyonu'nun bağımsızlığını ilan etti.
Gorbaçov'un reformları ve Yeltsin'in radikal siyasi duruşu, Sovyetler Birliği'nin çöküşünü hızlandırdı. 1991'deki darbe girişimi ve ardından SSCB'nin resmen dağılması, dünya siyasi dengesini kökten değiştirdi. Doğu Avrupa ülkeleri de dahil olmak üzere birçok eski Sovyet cumhuriyeti bağımsızlığını ilan etti ve yeni ulusal devletler ortaya çıktı. Bu süreç, Soğuk Savaş sonrası dünya düzeninin şekillenmesinde belirleyici bir rol oynadı.
Gorbaçov ve Yeltsin, Sovyetler Birliği'nin çöküş sürecinde kritik figürler olarak tarihe geçti. Gorbaçov'un reformist yaklaşımı ve Yeltsin'in devrimci duruşu, Sovyetler Birliği'nin sonunu getiren etkenler arasında önemli bir yer tutar. Bu liderlerin kararlılığı ve cesareti, tarihsel bir dönüm noktası olan Sovyetler Birliği'nin dağılmasında temel rol oynadı.
Sovyetler Birliği’nde Son Başkanlık Dönemi: Değişim ve Çöküş
Sovyetler Birliği'nin son başkanlık dönemi, tarihin akışını değiştiren olaylarla dolu bir döneme işaret eder. Mikhail Gorbaçov'un liderliğindeki bu dönem, hem ülke içinde hem de uluslararası alanda derin etkiler yarattı. Gorbaçov, 1985 yılında göreve geldiğinde, Sovyetler Birliği'nde köklü değişiklikler yapmaya kararlıydı. Ancak, bu değişimler planlandığı gibi ilerlemedi ve sonunda Sovyetler Birliği'nin çöküşüne yol açtı.
Gorbaçov'un başkanlık dönemi, Sovyetler Birliği'nde iki önemli kavramın ön plana çıkmasına neden oldu: Perestroyka ve Glasnost. Perestroyka, ekonomik ve siyasi reformları içeren bir yeniden yapılanma sürecini ifade ederken, Glasnost ise toplumsal açıdan şeffaflık ve açıklık getirme çabalarını simgeliyordu. Bu politikalar, Sovyet toplumunda büyük umutlar yarattı ancak aynı zamanda sistemin kırılganlığını da ortaya koydu.
Gorbaçov dönemindeki reformlar, ekonomik zorlukları derinleştirdi ve ülke genelinde hoşnutsuzluğu artırdı. Sovyetler Birliği'nin ekonomisi, aşırı merkeziyetçilik ve verimsizlik nedeniyle ciddi sıkıntılar yaşarken, bu durum halk arasında da güven kaybına yol açtı. Üretimdeki düşüşler, tüketim mallarında sıkıntılar ve kıtlıklar, halkın yaşam kalitesinde belirgin bir düşüşe neden oldu.
Gorbaçov'un reformçü politikaları, Sovyetler Birliği'nin etnik ve ulusal çeşitliliğini daha da açığa çıkardı. Cumhuriyetler arasında bağımsızlık talepleri yükseldi ve bu süreç, Sovyetler Birliği'nin dağılma sürecini hızlandırdı. Baltık Cumhuriyetleri'nin bağımsızlık ilanları, diğer Sovyet cumhuriyetlerinde de benzer taleplerin güçlenmesine yol açtı.
Gorbaçov'un reformlarına karşı olan muhafazakâr güçlerin artan direnişi, 1991 yılında Moskova Darbesi ile doruğa ulaştı. Ancak, bu darbe girişimi halkın geniş katılımı ve destek veren askeri birimlerin tutumuyla başarısızlıkla sonuçlandı. Darbe girişimi, Gorbaçov'un otoritesinin daha da sarsılmasına ve Sovyetler Birliği'nin sonunu hızlandıran sürece ivme kazandırdı.
Sovyetler Birliği'nin son başkanlık dönemi, tarihsel bir kırılma noktası olarak değerlendirilir. Gorbaçov'un reform çabaları, ülkenin çöküşünü hızlandırırken, uluslararası ilişkilerde de derin etkiler bıraktı. Bu süreç, dünya siyasetinin ve jeopolitik dengelerin yeniden şekillenmesine yol açarken, tarihsel bir dönem olarak hatırlanmaya devam edecektir.
Gorbaçov Sonrası: Yeltsin’in Yönetimindeki Rusya’da Politik Dönüşüm
Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra, Rusya'da siyasi sahne büyük bir değişim geçirdi. Mikhail Gorbaçov'un perestroyka ve glasnost politikaları, Sovyet sisteminin temellerini sarsarak, ülkede bir dizi reformun kapılarını araladı. Ancak Gorbaçov'un yerini alan Boris Yeltsin'in liderliği altında, Rusya'nın siyasi manzarası tamamen yeni bir yön aldı.
1991'deki Sovyet darbesi ve ardından Gorbaçov'un istifasıyla birlikte, Boris Yeltsin Rusya'nın yeni lideri olarak ortaya çıktı. Yeltsin, Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından ülkeyi demokratikleşme ve piyasa ekonomisine geçiş sürecine yönlendirmeye kararlıydı. Ancak bu süreç oldukça karmaşıktı ve birçok zorluğu beraberinde getirdi.
Yeltsin dönemindeki en büyük zorluklardan biri ekonomik alandaki sorunlardı. Sovyetler Birliği'nin dağılması, ekonomiyi de parçaladı ve Rusya büyük bir ekonomik bunalım içine girdi. Yeltsin yönetimi, bu krizi aşmak ve piyasa ekonomisine geçişi hızlandırmak için çeşitli reformlar denedi. Ancak bu süreç, sosyal ve ekonomik adaletsizlikleri derinleştirdi ve birçok Rus vatandaşı için zorlu bir dönemdi.
Yeltsin dönemindeki siyasi sahne, geniş çaplı toplumsal çalkantılarla doluydu. Özellikle 1993'te Kremlin'in bombalanması ve ardından anayasal kriz, ülkeyi sarsan olaylardan sadece birkaçıydı. Bu krizler, Yeltsin'in liderlik tarzı ve politikaları üzerinde de büyük bir baskı oluşturdu.
Gorbaçov döneminde başlayan dış politika değişiklikleri, Yeltsin döneminde derinleşti. Rusya, Sovyetler Birliği'nin ardından yeni bir uluslararası konum arayışına girdi ve Batı ile ilişkilerini güçlendirmeye çalıştı. Ancak bu süreçte, ülkenin iç siyasi ve ekonomik sorunları, uluslararası arenada da kritik bir faktör olarak kaldı.
Yeltsin dönemi, Rusya'nın siyasi, ekonomik ve toplumsal dönüşümünde kritik bir aşamayı temsil eder. Gorbaçov'un perestroyka ve glasnost politikaları, Yeltsin'in liderliği altında daha da derinleşerek, ülkenin modern tarihinde önemli bir kilometre taşı olarak yerini aldı.
Komünizmin Sonu: Gorbaçov ve Yeltsin’in Yönetimlerindeki Farklılıklar
Komünizm, 20. yüzyılın en etkili ve tartışmalı ideolojilerinden biri olarak dünya siyasi sahnesinde derin izler bıraktı. Sovyetler Birliği'nin çöküşü, bu ideolojinin yıkılma sürecini ve ardında bıraktığı siyasi değişimi simgeler. Mikhail Gorbaçov ve Boris Yeltsin gibi liderler, Sovyetler Birliği'nin çöküşünde belirleyici roller oynadılar. Ancak, Gorbaçov'un reformcu yaklaşımı ile Yeltsin'in daha radikal ve hızlı değişim isteği arasında belirgin farklar vardı.
Mikhail Gorbaçov'un liderliği, Sovyetler Birliği'ni köklü bir değişim ve açılım dönemine sürükledi. 1985 yılında iktidara geldiğinde, perestroyka (yeniden yapılanma) ve glasnost (açıklık) politikalarıyla Sovyet toplumunda ve ekonomisinde derin reformlar yapmayı hedefledi. Perestroyka, ekonomik yapıda piyasa mekanizmalarının ve özerkliğin güçlendirilmesini amaçlarken, glasnost ise toplumsal ve siyasi alanlarda daha fazla şeffaflık ve özgürlük getirmeyi amaçladı.
Boris Yeltsin'in yönetimi ise Gorbaçov'un reformlarının ilerisine geçerek, Sovyetler Birliği'nin dağılma sürecini hızlandırdı. 1991 yılında gerçekleşen Sovyet darbesi sonrası, Yeltsin Rusya Federasyonu'nun lideri olarak ortaya çıktı ve SSCB'nin sonunu getiren tarihi birçok adım attı. Yeltsin, ekonomide serbest piyasa reformlarına ağırlık verdi ve devletin ekonomiye müdahalesini azaltarak özelleştirmeleri hızlandırdı.
Gorbaçov ve Yeltsin'in liderlik tarzları ve politikaları, Sovyetler Birliği'nin çöküş sürecinde belirleyici oldu. Gorbaçov'un reformist yaklaşımı, değişim isteğini ortaya koyarken, Yeltsin'in yönetimi daha radikal bir şekilde komünist sistemin çöküşünü hızlandırdı. Her ikisi de tarihsel süreçte önemli roller oynayarak, dünya siyasi dengelerini derinden etkilediler.
Bu makalede, Gorbaçov ve Yeltsin'in liderlik dönemlerindeki farklılıkları ve bu farklılıkların Sovyetler Birliği'nin sonunu nasıl şekillendirdiğini inceledik. Her iki liderin politikaları, tarih sahnesinde komünizmin sonunu ve modern Rusya'nın doğuşunu simgelemektedir.
Sıkça Sorulan Sorular
Gorbaçov’un glasnost ve perestroyka politikaları nedir?
Gorbaçov’un glasnost ve perestroyka politikaları, Sovyetler Birliği’nde 1980’lerin sonlarında başlatılan reform hareketleridir. Glasnost, şeffaflık ve açıklık anlamına gelirken, perestroyka ise yeniden yapılanma anlamına gelir. Bu politikalar, siyasi ve ekonomik sistemde reformlar yapmayı amaçlayarak, Sovyet toplumunu demokratikleştirme ve ekonomiyi yeniden canlandırma çabalarını simgeler.
Gorbaçov’un Sovyetler Birliği’nin dağılmasındaki rolü nedir?
Mihail Gorbaçov, Sovyetler Birliği’nin dağılmasında önemli bir rol oynamıştır. 1980’lerin sonunda başlattığı reformlarla (glasnost ve perestroyka), ülkeyi demokratikleşme ve ekonomik açıdan yeniden yapılandırma yönünde yönlendirmiştir. Ancak bu süreç, cumhuriyetler arasında bağımsızlık isteği ve ekonomik zorluklarla birleşince Sovyetler Birliği’nin dağılmasına yol açmıştır.
Gorbaçov’un görev süresi ne zaman ve nasıl sona erdi?
Mihail Gorbaçov’un görev süresi Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecinde sona erdi. 25 Aralık 1991’de, Gorbaçov’un istifa etmesiyle resmi olarak son buldu. Bu tarihte Sovyetler Birliği’nin son Cumhurbaşkanı olarak görevinden ayrıldı.
Mihail Gorbaçov kimdir?
Mihail Gorbaçov, Sovyetler Birliği’nin son lideridir. 1980’lerin sonunda yaptığı reformlarla, glasnost (açıklık) ve perestroyka (yeniden yapılanma) politikalarını benimseyerek ülkesinde büyük değişimlere öncülük etmiştir. Gorbaçov, Soğuk Savaş’ın sona ermesinde önemli rol oynamış ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasına zemin hazırlamıştır.
Gorbaçov’un Sovyetler Birliği’ndeki reformları nelerdir?
Mihail Gorbaçov’un Sovyetler Birliği’nde başlattığı reformlar arasında glasnost (açıklık) ve perestroyka (yeniden yapılanma) öne çıkar. Glasnost, devletin daha şeffaf olması ve sansürün azaltılması anlamına gelirken, perestroyka ekonomik ve politik sistemde reformlar yapmayı amaçlar.